Sayın Tunç Soyer Yılma Durak’ı tanıdınız mı?

Bu yazıyı, bilmem kaç bin fitte memleketim Ordu ORGİ Havaalanı'ndan İstanbul istikametine giden uçakta yazıyorum! 

80’lerin bir Eylül ayında başlayan yolculuğum hala devam etmekte! 

O yıllarda otogardan başlardı yolculuklarım, otobüsün bagajına anacığımın yanıma verdiği süzme yoğurt, turşu bidonu, Fındık çuvalını yerleştirip çıktığım İzmir yolculuklarım! 

Seksenli yıllar ve seksenli yılların Eylül’leri... 

Anam o seksenli yılların Eylüllerinde kaptı derdi bir daha da düzelemedi! 

Komşu köyümüz Şuayip’te, teyzesini her ziyaret edişinde gözleri dolu dolu dönerdi, zira kuzeni Sami Bal, Ülkücü hareketin önemli isimlerinden olup bir seksen Eylül’ünde zindana tıkılmış, idamla yargılanmakta ve hiç iyi haberler alınaMAMAKtaydı! 

Tıpkı, o seksenli yılların Eylüllerinde kırılan güllerden İzmir Buca Cezaevinde idam edilen merhum Halil Esendağ, Selçuk Duracık’ın yaşadıkları, yan hücrede bizzat şahit olan idamla yargılanan  Mehmet Karanfil, 15 yaşında cezaevine girip yedi buçuk yıl çoğu Mamak’ta yatıp, idamla yargılanıp beraat eden, lakin gördüğü işkenceler yüzünden sağlığını kaybeden, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası sanıklarından Ramazan Akgün ve yüzlerce Samiler Mehmetler Ramazanlar  gibi! 

Daha sonra, seksenlerin “Eylül”ünde kırılan gülleri anlatmak için Sayın Mehmet Karanfil’le, “Kırılan Güller” oyununu yazarken ağlamaktan, günde ancak birkaç cümle yazabildiğimizi söyleyeyim siz de anlatılan dönemde neler yaşandığını bir düşünün! 

O, seksenlerin “Eylül”lerinde, “Kırılan Güller”i sehpalara götüren savcılar vardı. 

En meşhuru da Nurettin Soyer... 

Başta, merhum Başbuğ ve binlerce vatan evladı için idam isteyen Nurettin Soyer! 

Bir kişi için, yedi kez tekrarlanan idam cezası isteyen Nurettin Soyer! 

Merhum Başbuğ  Alparslan Türkeş’in, “Al bunu, bu düzmeceleri hazırlayıp sana getirenler buraya gelip bizi yargılasınlar” diyerek, iddianamesini suratına fırlattığı Nurettin Soyer! 

Hey hat! 

Üniversite dönemimde, İzmir’in  Hatay semtinde talebe evimizde pencereden bakarken, karşı apartmanın balkonunda şortuyla  güneşlenirken  görmüştüm, ilk kez kendisini! 

Neyse! 

Ah Başbuğum, sen ne merhametli ne yüce gönüllü bir insanmışsın! 

Şimdilerde, adı Millet İttifakı olan ittifakından İzmir Büyükşehir Belediye Başkan aday adayı olan ve kuvvetle muhtemel ki, aday olacak olan -Nurettin Soyer’in oğlu- Tunç Soyer! 

Hem de İP ile CHP’nin pazarlığında, masanın bir ucunda da -Nurettin Soyer’in adına iddianame yazdığı- merhum Başbuğ’un seksenli yılların başında Ülkü Ocakları Genel Başkanlığını yapmış Musavvat Dervişoğlu! 

Bendeniz dahil binlerce kişinin malumudur ki, seksenli yıllarda Nurettin Soyer’in bizzat emir vererek başta merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na ve kendisine yapılan işkenceleri bizzat ağzından dinlediğimiz Musavvat Dervişoğlu! 

Merhum Başbuğ’un seksenli yılların Eylül’lerinde Nurettin Soyer yüzünden çektiklerini, bizzat merhum Başbuğ’un ağzından dinleyen Koray Aydın! 

Nurettin Soyer’in bizzat emriyle C5’lerde yapılan işkencelerde, “Allah” diye sayıklayan merhum Muhsin Başkan’ın bizzat emeği olan Yavuz Ağıralioğlu! 

Ne diyeyim ki... 

 “Ayrıca, bir insanın ailesi üzerinden siyasi  malzeme yapıp itibarına yönelik saldırıda bulunulması çok nezaketsizce” diye dert yanan  Tunç Soyer, “Yılma Durak “ismini hiç duydunuz mu bilmem, ama eşi Muhterem Hanımefendi, babanızın patronu Kenan Evren’in cenazesinde, “Hakkımı helal etmiyorum “ diye feryat etmişti! 

Sayın Dervişoğlu, Aydın ve Ağıralioğlu beyler sizi tanıştırsın ve Sayın Yılma Durak ağabeyi dinleyin yeter! 

İşte ben ve benim gibi yüreği seksen Eylüllerinde yanan milyonları ancak o zaman anlarsınız! 

Bakınız 384 yıl önce bugün ebediyete intikal eden Nefi  (27 Ocak 1635) ne güzel söylemiş! 

Tûtî-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değil 

Çarh ile söyleşemem âyînesi sâf değil 

Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana 

Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil.